Teknoloji şirketleri, atmosferden karbondioksit çekerek iklim değişikliğini tersine çevirebileceklerini düşünüyor. Ancak yeni araştırmalar, gezegenin kritik ısınma eşiğini aştıktan sonra soğutulmasının ciddi zararları önleyemeyeceğini ortaya koyuyor. Nature dergisinde yayımlanan çalışma, deniz seviyelerinin yükselmesi ve evlerin kaybı gibi iklim değişikliğinin birçok etkisinin geri döndürülemez olduğunu vurguluyor.
Bu durum, hükümetlerin ve iklim hedefleri olan şirketlerin, fosil yakıtlardan kaynaklanan kirliliği hemen azaltmalarını, karbon salınımlarını yakalamak veya dengelemenin ise ancak ikincil bir çözüm olabileceğini ortaya koyuyor.
Makalenin baş yazarı ve Uluslararası Uygulamalı Sistemler Analizi Enstitüsü’ndeki entegre iklim etkileri araştırma grubunun başkanı Carl-Friedrich Schleussner, “İklim değişikliği geri döndürülemez sonuçlarla birlikte gelir. Her bir ısınma derecesi veya derecenin bir kısmı, geri alınamaz etkiler doğurur” diyerek iklim değişikliğinin ciddiyetine dikkat çekiyor.
Günümüzde çeşitli girişimler, büyük kirleticilerin karbondioksit salınımlarını yakalamasına yardımcı olacak teknolojiler geliştirmekte. Bu teknolojiler, havadan veya okyanustan CO2 filtreleme ya da CO2’yi kaya ve betonda depolama gibi yöntemleri içeriyor. Ancak bu teknolojilerin iklim değişikliği üzerinde anlamlı bir etki yaratacak düzeyde büyüyüp büyüyemeyeceği hala belirsiz.
Teknoloji devleri Microsoft ve Google gibi şirketler, karbon yakalama teknolojilerinin en büyük destekçileri arasında yer alıyor. Bu şirketler, karbon ayak izlerini sıfıra veya negatif seviyeye çekme taahhütlerinde bulunmuş olsalar da, yapay zeka veri merkezlerini genişletmeleriyle birlikte karbon ayak izleri artmış durumda. Ayrıca, operasyonlarını tamamen yenilenebilir enerjiyle yürütmek için yeterli altyapı hala kurulabilmiş değil. Bu nedenle, karbon salınımlarının iklim üzerindeki etkilerini tersine çevirmek amacıyla daha fazla karbon yakalama anlaşması yapıyorlar.
Dünya genelinde ise 2050 yılına kadar karbon salınımlarının net sıfıra ulaşması gerekiyor. Bu hedef, gezegenin ortalama sıcaklığının Sanayi Devrimi öncesi seviyelerin yaklaşık 1,5 derece üzerinde olmasını durdurmak için Paris İklim Anlaşması’na imza atan ülkelerin belirlediği sınırla örtüşüyor. Ancak dünya bu sınıra hızla yaklaşıyor; şimdiden yaklaşık 1,2°C’lik bir ısınma yaşandı ve bu durum büyük fırtınalar ve orman yangınları gibi iklimle ilişkili felaketleri tetikliyor.
Karbon yakalamanın umutlarından biri, eğer 1,5 derece hedefini aşarsak, sıcaklıkları tekrar düşürme potansiyelidir. Fakat yeni araştırma, ısınma geri çevrilebilse bile normal düzene dönülemeyeceğini gösteriyor. Örneğin, buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yüzyıllar boyunca yükselmesine neden olacak, bu da hassas kıyı şeritlerindeki insanları evlerini terk etmeye zorlamaya devam edecek. Küresel sıcaklık düşse bile, bölgesel olarak hangi etkilerin yaşanacağı kestirilemeyebilir.
Hurricanes Helene ve Milton gibi iklim değişikliğinin etkisiyle şiddetlenen felaketler, harekete geçilmediği takdirde neler kaybedilebileceğini gözler önüne seriyor. Bu tür felaketlerdeki can ve mal kaybı, iklim değişikliğini durduramadığımız sürece artmaya devam edecek. Öte yandan, Florida, Hurricane Helene’in yıkıcı etkilerinden toparlanamadan sadece iki hafta sonra Hurricane Milton’un yıkımıyla karşı karşıya kaldı.
Çalışma, iklim hedeflerini aşmanın, özellikle düşük gelirli ülkelerdeki insanlar için ek iklim kaynaklı kayıpların ne kadarına katlanılacağına dair derin etik soruları gündeme getirdiğini belirtiyor.
Gezegenin beklenenden fazla ısınma ihtimali de mevcut. Bilim insanları, iklim hedeflerini kaçırmadan ne kadar karbondioksit salınabileceğini hesaplamak için karbon bütçeleri oluşturuyorlar. Ancak bu tahminler tam olarak kesin değil ve mevcut karbon bütçesi, gerçekte beklenenden daha ciddi iklim değişikliklerine neden olabilir. Böyle bir durumda, iklimi stabilize edebilmek için daha fazla karbon yakalama teknolojisine ihtiyaç duyulabilir. Ancak bu teknolojilerin hızlı ve küresel çapta uygulanması pek olası görünmüyor.
Halihazırda atmosferden karbondioksiti filtreleyebilen tesisler, yalnızca dünya çapında yılda 0,01 milyon metrik ton CO2 yakalama kapasitesine sahip ve bu teknoloji Microsoft gibi şirketlere ton başına 600 dolara mal oluyor.
Araştırmanın yazarlarından Gaurav Ganti, “Önleyebileceğimiz salınımları dengelemek için karbon yakalama kapasitesini harcamamalıyız” diyerek uyarıyor. Şu anki öncelik, kirliliğin önlenmesi olmalı, temizlenmesi değil.
Bir yanıt yazın