
Ama doğayı atladığında… zayıflatır, unutturur, yozlaştırır.
Bakın: 2021’de tarımsal teknolojilere yapılan yatırım: 15,8 milyar dolar. Toprak sağlığına yapılan yatırım: sadece 1,8 milyar. Bu rakamlar bize, neye inandığımızı değil, neye yatırım yaptığımızı söylüyor. Çünkü inovasyonun yönünü sadece bilim değil, piyasa da belirliyor.
Peki ya bir çıkış yolu varsa? Size bütün bu gidişatı tersine çevirecek, bize unuttuğumuz o dansı yeniden hatırlatacak bir deneyden bahsedeceğim…
Almanya’da, Jena adında bir şehirde bilim insanları 20 yıl önce basit ama devrimci bir işe giriştiler. Yüzlerce küçük arazi parseli hazırladılar. Bazılarına tek tip bitki ektiler, yani modern tarımın yaptığı gibi monokültür. Diğerlerine ise 10, 20, hatta 60 farklı bitki türünü bir arada ektiler. Sonra… beklediler. Hiçbir kimyasal gübre, hiçbir pestisit kullanmadılar. Sadece gözlemlediler.
Sonuçlar… tarım hakkında bildiğimiz her şeyi sarstı.
Çok çeşitli bitkilerin bir arada büyüdüğü parseller, tek tip bitkilerin olduğu parsellere kıyasla:
-
Üç kat daha fazla karbonu toprağa hapsetti.
-
Kuraklığa karşı %50 daha dirençli hale geldi.
-
Polen taşıyıcı böcekleri, yani arıları ve kelebekleri %45 daha fazla kendine çekti.
Ama asıl sihir, bu rakamların ötesindeydi. Asıl sihir, zamanla ortaya çıktı. İlk başta kaynaklar için rekabet eden bitkiler; birkaç yıl sonra işbirliği yapmaya başladılar. Kökleri aracılığıyla birbirlerine besin gönderdiler. Hastalıklara karşı birbirlerini uyaran kimyasal sinyaller yolladılar. Yerin altında, bizim göremediğimiz, inanılmaz karmaşık bir ‘yeraltı interneti’ kurdular. Onlar sadece bir arada yaşamıyorlardı; birlikte çalışan, yaşayan, nefes alan tek bir süper organizma haline gelmişlerdi.
Topraktaki mikroorganizmalar bitkilerle gizli bir dilde konuşuyor. Rizosfer dediğimiz bu ‘kök dipleri diplomasisi’ olmasa, bugün yediğiniz ekmeğin yarısı olmazdı. Ama biz, bu görünmez müttefiklerimizi görmezden gelip, sorunları daha çok kimyasalla çözmeye çalışıyoruz.
Bu deney bize ne söylüyor? Bize, doğanın zekasının, bizim mekanik çözümlerimizden çok daha üstün olduğunu söylüyor. Dayanıklılığın basitleştirmede değil, karmaşıklıkta olduğunu söylüyor.
Bu, ‘teknolojiyi atalım, geçmişe dönelim’ demek mi? Kesinlikle hayır. Bu, teknolojinin rolünü yeniden tanımlamak anlamına geliyor.